top of page
Yazarın fotoğrafıUlviye Yaşar

‘’The let them theory’’ ile karış zamana

Güncelleme tarihi: 13 Ara

‘’Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.’’ Charles Baudelaire

Ne zaman yoğun bir döngü içinde olsam, ne zaman bir şeylerin üzerine çok fazla düşünsem, ne zaman kendime çok yüklensem Fransız yazar ve sanat eleştirmeni Charles Baudelaire’in yukarıda ki sözünü okumak veya anımsamak adeta dinginlik kapısına geçiş anahtarım oluyor. Kendimizden, zihnimizden hatta belki bedenimizden biraz olsun sıyırılıp her hangi bir şey ile sarhoş olabilmek… Bize iyi gelen, iyi hissettiren..

 

Biraz bırakmak lazım hayatı belki de...

Biraz akmak lazım hayatın getirdiklerine…

Boğaz’ın akıntısına kapılmak…

Nehrin suyuna karışmak...

En ihtiyacımız olduğu an da...

Zorlama halinden sıyrılarak belki de...


Ne diyordu Nuri Bilge Ceylan, "Bir şey ilerlemiyorsa öylece yarıda bırakılabilir. Kitapmış, insanmış, filmmiş, yolmuş, acıymış, sevinçmiş... Her şey terk edilebilir ve dönülebilir." Seçtiğimiz şey, kişi, yol veya her ne ise başkalarına göre doğru veya mantıklıda olmayabilir. Hatta son derece saçma da olabilir. Sorgulanabilir, yargılanabiliriz. Görüşülmek istenmeyebiliriz. Tercih meselesi ve bunlara hakları da var başkalarının. Tıpkı bizim de olduğu gibi. Biz biri ile görüşmek istemiyorsak görüşmeyiz.  O işi almak istemiyorsak almayabiliriz, o projeyi gerçekleştirmek istemiyorsak gerçekleştirmeyiz. Sonunda bir bedel varsa da öderiz. Eğer istemiyorsak yapmama hakkımızın farklı şekillerde de olsa var olduğu gibi sonuçlarda ki farklılıklarda kabule dair olmalı.. İsyanımız olmamalı... Bu, bu kadar basit. Komplikeleştirmeye hiç gerek yok. Malum içimiz yeterince öyle zaten. Bir de bu konular eklenmesin. Başkalarının ne düşündüğüne göre kendimizi bastırmaya ise hiç ama hiç zorunda değiliz. Bize iyi geleceğini düşünüyorsak, birine ciddi bir zarar vermeyecek bir durumun söz konusu olmadığında da eminsek…

The let them theory

Bu teoriyle birkaç ay önce tanıştım ve o zamanlarda beni en çok besleyen şey oldu. Eski bir avukat olan Mel Robbins aynı zamanda yazar ve podcaster. (İlgilenenlere; Bu teoriyle aynı adlı kitabı da yeni çıktı hatta. Henüz kitap Türkiye’de satışta değil.) Mel Robbins teoriyi şöyle anlatıyor, ‘’Eğer arkadaşların seni bu hafta sonu seni kahvaltıya davet etmiyorsa, bırak etmesinler. Eğer gerçekten hoşlandığın biri bağlanmak istemiyorsa, bırak istemesin. Eğer çocukların bu hafta seninle o aktiviteye gelmek istemiyorsa, bırak gelmesinler. Ne kadar çok zaman ve enerji, başkalarını senin beklentilerine uymaya zorlamakla boşa harcanıyor. Gerçek şu ki, eğer birisi özellikle biriyle flört ediyorsan ya da bir arkadaşın ya da işte bir ortaklık kurmaya çalıştığın biri ihtiyacın olan şekilde davranmıyorsa, onları değiştirmeye zorlamaya çalışma. Bırak kendileri olsunlar çünkü aslında sana kim olduklarını gösteriyorlar. Sadece bırak. Ve sonra ne yapacağına sen karar verirsin.’’ Diğer insanları kontrol etmeye çalışarak kendime ne kadar çok zarar verdiğimi, adeta kendi zamanımdan çaldığımı bana çok iyi fark ettirmişti bu düşünce. Bunu yapabildiğimiz zaman hayatımızın da kontrolünü ele almış olabiliyoruz.

Gemilerle ilgili bir terminoloji ile devam edelim şimdide... Gemilerden farklı bir konuya geçiş biletimiz olacak çünkü. Sintine, bir teknenin su hattı altında kalan iç kısmına verilen bir addır. Geminin makine ve kazanlarının bulunduğu kısmın zemininin ve ambar güvertesinin altında kalır. Gemi içinde sızan sularla, makine ve kazan dairelerinden akan yağların depolandığı en altta kalan kısma ise sintine bölgesi denir. Geminin çalışma mekanizması açısından böyle bir alanın olması elbette gereken bir şey. Peki bizim içimizde böyle bir alana gerek var mı? Kısmen var. Bir önceki yazımda içimizde ki kaoslardan da bir şeyler yaratabildiğimize değinmiştim de zaten. Oranına karar vermek lazım bu kaosun tabi ki... Diyorum ki kendi içimizde bir sistine bölgesi olduğunu farz etsek. O bölgenin sadece gemilerdeki gibi atık sıvılarla dolu bir yer olmasını mı yoksa berrak sularla dolu olmasını mı tercih ederiz. İşte bu bizim elimizde. Hayatı biraz bırakarak, bir şeyleri çok zorlamayarak ve belki de sadece kendimizi güzel şeylerle ve bize iyi gelen şeylerle geliştirerek zamana süzülerek… Osho’nun Yaşam Sevgi Kahkaha aslı kitabında da dediği gibi, ‘’Yaşam senin içindedir.’’

 

En ihtiyacımız olduğu anda zamana karışmalarımıza…

 

10.12.2024 Salı

16.57 – İZMİR


43 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kendi ritminle

Comments


bottom of page